27 Ekim 2019 Pazar

Evlilik batağı

24.08.2019
Furkan Usak'tan üşenmeyip okuyacak olan herkese;
İyilikler.
Bu noktaya kadar okumaya devam edebilen herkese merhaba! Seni tebrik ederim, takipçilerimin %90ından daha fazla okudun. Uzun zamandır hakkında tartışmak istediğim ancak bir türlü fırsatını bulamadığım bir konudan bahsetmek istiyorum sizlere. Bugün yazmak gibi bir planım yoktu aslında ama sabah haberini aldığım elem olay beni tekrar kalemle buluşturdu. Konu hakkında çok yazılıp çizildi, sorunlar ve çözümler hakkında çokça konuşuldu. Ben, kalplerimizi yakan #eminebulut cinayetinden değil evlilik müessesesi dediğimiz  "batak"tan bahsetmek istiyorum sizlere. Sen kimsin? Kaç kere evlendin de bunları yazmayı kendine reva gördün diyor olabilirsiniz, diyin hakkınızdır. Hiç evlenmedim, nişanlanmadım, hatta hiç aşık olmadığımı söylersem yalan söylemiş olmayacağım! Fakat sevdim, sevildim. Sevenleri, sevilenleri gördüm. Binlerce insan tanıdım, onlarca evliliği inceleme şansım oldu. Ondandır ki bu konuda bir iki kelam etmeyi kendime hak görüyorum.
Evlilik hakkında yapılmış tanımlarla başlamak kanımca doğru olacaktır. Dünyanın en çok okunan ansiklopedilerinden biri olan, kullanıcı editörlüğünde düzenlenen Vikipedi'de evlilik, "iki kişinin aile kurmak üzere kanunların uygun gördüğü şekilde, ruhen ve bedenen bir ömür boyu sürecek şekilde bir araya gelmesidir." şeklinde tanımlanmış. Bir farklılık olsun, sondan başa doğru inceleyelim.
Ruhen ve bedenen bir ömür boyu sürecek şekilde bir araya gelmesidir mi? Evlilik insanın hayatında bir kere yapacağı bir şey midir? Evliliklerin sonu ile insanın ömrünün sonu çakışmalı mıdır? İnsanların 20li yaşlarında verdiği bir kararın tüm hayatını etkilemesi gerektiği görüşü ne kadar doğrudur? Şu anda insanlar boşanabilse de eskiden boşanmanın dinen yasak olduğunu ve 1500lerin başında Fransa kralının Papa'dan boşanma izni alabilmek için İtalya'yı işgale geldiğini de unutmayalım.
"Evlilik iki kişinin aile kurmak üzere kanunların uygun gördüğü şekilde"
İki bağımsız bireyin aile kurmak, aynı yatakta uyuyabilmek için kanunların (devletin) iznini alması ne kadar mantıklıdır? İki bireyin arasındaki ilişkinin tüzel bir kişilik tarafından onaylanmış olması ilişkinin tarafları üzerinde baskı yaratmaz mı? Çocuk yapma, boşanma vb konulardaki toplum baskısından bahsetmeye gerek görmüyorum bile.
Ne diyordum? Evet, çok fazla evliliği inceleme şansım oldu. Ben şanslıydım arkadaşlar, belki de her 10 çocuğun 8inden daha şanslıydım. Neden mi? Birbirleriyle geçirdikleri zamandan nefret etmeyen, kaliteli zaman geçirebilen ebeveynlere sahiptim. Yıllar boyu gördüğüm kadarıyla da, bu özellik pek sık rastlanan bir özellik değildi. Hiç anlamıyordum. Bir insan beraber zaman geçirirken mutlu olmadığı biriyle neden evlenirdi? Eve girip eşinin yüzünü gördüğünde yüzünde mutluluğun kırıntısı oluşmuyorsa, evliliğini sürdürmenin mantığı nedir ki? Kadın hep misafirlikte, erkek hep kahvedeyse bu evlilik neden sürüyordu? Bu düşüncelerle boğuştuğum günlerin birinde "elalem ne der?" ile tanıştım.
Mutsuz ilerleyen bir evlilik boşanma ile sonuçlansa kadın evde tek başına kalabilir miydi? "Dul" iken sürekli arkasından laf söz olmaz mıydı? Hayatını bir ev hanımı olarak geçirmiş ise iş bulabilir miydi? Kocası boşanmak istiyor muydu ki? Başına bela olur muydu?
Peki ya erkek ne yapardı? Erkek pek bir şey yapmazdı aslında. Kimse onun arkasından konuşmazdı. Kadın "dul" olurken erkek "bekar" olurdu, "sahalara dönmüş" olurdu. Bir şey değişecekse ilk değişecek olan insanların dili olmalıydı.

Neden evleniyorduk peki? Aşık olduğumuz için mi? Tamam, peki aşık olunca evlenmeden olmuyor muydu? Aile mi kurmak istiyorsun? Tamam, peki devlet tamam demeden aile kuramayacak mıydık? Gerçekten bir belediye binasında, belediye başkanından aldığı yetkiye dayanarak bizi karı koca ilan eden biri olmazsa ben ailemi kuramaz mıydım? Ya iki insanın ilişkisinin gelebileceği son nokta "sevgili" olsaydı? Sonuçta onlar birbirini seven iki insan değil miydi? Sevgiliden iyi hangi isim anlatabilirdi ki onları? Birbirini seven iki insan statüsünden çıktıları anda da artık sevgili olmazlardı. Ne kadar kolay olurdu ama! Ne bir memurun boşandığına karar vermesine gerek kalırdı ne de "kaç kere evlendin" gibi münasebetsiz soruları cevaplamaya. Sevgilisi olan biri "aklın varsa kimseyle sevgili olma oğlum" demezdi de herhalde. Ayrılmak için izin alması gerekmez, ne devlete ne topluma hesap vermesi gerekmezdi. Belki de değişmesi gereken ikinci şey, birini sevmek için izin almaktı.

Karşısındakine sevgisini göstermek için "sen benimsin" diyen insanlar görmüştüm. Bir insan başka birinin olabilir miydi? Peki şef, kölelik kalkmamış mıydı? Karşısındakine "sonsuza kadar sen benimsin ben de senin" diyen zihniyet ayrılma durumuna nasıl tepki verirdi? "Hayatın boyunca elini tutan tek kişi ben olacağım, söz ver bana!" Diyen bir insanın ayrılık haline vereceği tepkiyi ölçebilir miydik? Karşısındakinin duyguları ve düşünceleri olan bir birey olduğunun farkında olmayan ve hayatın akışına gözlerini kapayan biri hastalıklı değil miydi? Karar verilmişti, değişmesi gereken üçüncü şey zihniyetti.

"O kadar düğün yaptık oğlum! 500 kişi çağırdık nişan yaptık. Nasıl ayrılıyorum ben diyeyim? O kadar para harcatmış, zahmet vermişken ailemin karşısına geçip nasıl bitti diyeyim? Zaten 2. evliliğim, sokakta nasıl gezerim?" diyen bir abiyle karşılaşmıştım bir zamanlar. Sırf evleniyorlar diye niye kendilerini aşan masraflar yapmışlar, ilişkilerini başka insanlara bağlamışlardı? Artık devam etmek istemiyorlarsa aileye ya da o nişana gelen 500 kişiye neydi ki! Onun yürümeyen ilişkisi sokakta yürümesine neden mani oluyordu? Akşam evlerinde otururken komşusunun abiye bir soru sorduğuna şahit olmuştum. Çocuk ne zaman? diyordu komşu. Yapacakları çocuk abiyi ve eşini ilgilendirmez miydi? Komşunun sorduğu ne münasebetsiz bir soruydu böyle? Bir karar daha vermiştim, iki bireyin arasındaki ilişki sadece birbirini seven o iki insanı ilgilendirmeliydi. Değişmesi gereken dördüncü şey ise toplumdu.

Değişmesini istediklerimin değiştiği bir dünyada acaba hala "aklın varsa evlenme!" umudunu duyar mıydım? Sanırım asla öğrenemeyecektim. Gözlerimi kapadım, uykuya dalmak üzereydim.

2 yorum:

Modern İnsanın Yaşam Sevgisi

Modern insanın en büyük uğraşıdır hayatı sevmek, sevmek için nedenler bulmaya çalışmak. Hayatı sevmek için yıllarca okula gider, iş edinir, ...