Elinde bir bıçak,
karşında ise vücudunu karıncalandıran nefretin hedefi. Bıçağı ona sapladığını
hayal ettin mi hiç? Oracıkta canını almayı? Tanrıyı oynamayı, bir çiçeği
soldurmayı? Tüm fırsatlar elindeydi, neden yapmadın? Birini öldürmenin etik
olmaması mı durdurdu seni? Belki bir can aldıktan sonra bir daha asla eskisi
gibi olamayacağını bildiğin için durdun. Belki de korktuğun için yapmadın.
Yakalanmaktan korktun, hapse girmekten korktun. Şu ana kadar uğraştığın her
şeyin yok olacağından, bir geleceğin kalmayacağından korktun. Bu kadar bedel
için değmez dedin. Diyelim ki seni günlerce uyutmayacak kadar nefret ettiğin
kişi bıçağı tutan kişinin ta kendisi, sensin. O zaman ne yaparsın?
Kendini
öldürürsen hapse girmezsin. Ölümün kapılarının ardında kimse yakalayamaz
ruhunun yularını. Her şeyi kaybedersin kendini öldürürsen. Bir şeyleri
kaybetmenin zorluğu onları kaybettikten sonra yaşamaya devam etmektedir, senin
böyle bir sorunun yoktur. Peki, neden öldürmezsin kendini? Neden devam edersin
yaşam denen oyunu oynamaya? Sonunda uçurum olduğunu bildiğin karanlık yolda bir
adım daha atmaya, bir sorun ile daha yüzleşmeye? Bir ışık huzmesinin umudu
yeterli midir kendini zorlamana? Neden devam edersin var olmaktan nefret etmene
rağmen bir sabaha daha uyanmaya? Neden zorlarsın kendini yozlaşmış düzenin
çarkını döndürmek için bir gününü daha harcamaya?
Çünkü bir gece
hayal edersin, daha güzel bir gündüze açılan bir gece. Her şeyin değişeceği,
farklı biri olarak uyanacağın, belki de artık nefret etmediğin biri olarak
uyanacağın geceyi hayal edersin. Elinde bir tek umut vardır, zor günlerinin
geçeceğine dair umudun. Zaman akıyor sonuçta, her sorun çözülür dersin. Ancak
bazı sorunlar vardır, çözümü yoktur. Bir türlü bulamazsın çözümü,
bulamayacağından da eminsindir artık; senden önce yüz binlerce kişi benzer
sorular sormuştur hayata, hiçbiri cevap alamamıştır. Bıçak dayanır kemiğe,
kaçacak yerin yoktur. “Ben mi bulacağım?” dersin kendi kendine. Yaşayabileceğin
uzun yılların bir işkence olduğundan eminsindir. Alırsın eline silahı, soğuk
tetikle buluşturursun işaret parmağını. Dayarsın silahı çenenin altına, birkaç
saniye sonra var olmayacak olmanın ağır korkusu altında ezilirken bulursun
kendini. Artık silah çok daha ağırdır, bacağının üstündeki elini de silaha
götürür; başını sandalyenin arkasına yaslarsın. İki işaret parmağını
birleştirirsin tetiğin üzerinde.
Son adımı atacak,
çekecek misin tetiği? Yoksa güzel bir günün, tutkulu bir aşığın, huzurlu bir gecenin
umuduyla sürdürecek misin yaşamayı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder